Kadir Devrim DEMİREL Yazdı -Kaçka



Muhterem kari pehlivan tefrikasına döndüğünün farkındayım lakin unutmayın uzay yılı 1343 ve uzay seksiyonu Ardahan ili Göle ilçesi. Hasbelkader muvakkat vazifeli cerrah bendeniz bir ameliyathane faaliyete geçirmeye çalışıyoruz. Bulduğumuz iki otoklav cihazı patlayınca sıra çaresiz mucize kabilinden Hıfzıssıhha laboratuvarında mevcut olduğunu öğrendiğimiz üçüncüsüne geldi. Laboratuvar müdürü Gevher Nesibe mezunu kâmil bir arkadaş lakin eski memur, ne dedi isek çare yok Sağlık Müdürlüğüne topu atıyor. Çaresiz yan binadaki Müdürün kapısına dikildim. Hep aynı soru ‘randevunuz var mı’, yok; ‘ne istiyorsunuz’, işte otoklavdı, İzmir’di, geçici vazifeydi derken ‘müdür meşgul’ cevabı beni benden aldı. Ardahan 17000 nüfuslu, beş ilçesi olan küçümencik bi yer. En son yaygarayı kopardım: “Burada bekliyorum, taa İzmir’den geldim, ister şimdi ister biraz sonra illa ki görüşeceğim” deyince hiç alışmamış böyle reaksiyona ekip celallendi. Kafanızı ağrıtmayayım, gürültüye müdür içeriden çıktı, o yanı bu yanı derdimizi anlattım lakin müdür de duvar ‘hocam geçici olarak gelmişsiniz bu kabil şeylerle uğraşmayın’ deyince benim asfalyalar attı ‘Ben hemen valiye gidiyorum başımdan geçenleri ona da anlatayım. Eğer bir ihtiyaç yoksa beni tekrar İzmir e yollasın’ deyip yürüyünce arkadan seslendi ‘tamam tamam teslim tesellüm evrakıyla versinler cihazı’ dedi. Bizde bi sevinç, sardık cihazı ambulansa gene düştük Göle’nin yoluna. Göle o vakitler 15000 nüfuslu, çok köyü olan eski bir ilçe. Cumhuriyetten evvel eski adı Merdinek, Kür Irmağının çıktığı çöküntüye kurulmuş. Göle’den Erzurum’a giden kara yolu hemen çıkışta bir rampaya sarar. Üç beş kilometrelik bu yokuş Karıncanın Düzü denen düzlükte son bulur. O vakitler bana bi koşma merakı gelmiş, iddia için bi kilo rakısına o yokuşu koşarak çıkmışlığım da var. Sağ olsun arkadaşlar finish çizgisine muhteşem bi sofra kurmuşlardı. Coğrafyanın azizliğine yaşayan insanlar da çok dikkat etmemiş. Düzlük Oltu’ya doğru Kosor kasabasına kadar bir geçitten biteviye bir şekilde iniyor. Arzın şekilleri yer yer insanı ürkütür, öyle yerleri var ki bir manga bir taburu tutar geçirmez. Ancak Karıncanın düzünde sular ikiye ayrılır; bazısı Kosor’a doğru akar, Oltu Çayına giderek Çoruh nehrine, o da Batum yakınlarından Karadeniz’e boşalır; doğuya gidenler Kür çayına akar, o da Aras ile birleşir ve Hazar denizine akar. Her ikisi de Türkiye’den doğup yurt dışına dökülen sulardandır. Yeşil Göle yaza doğru renk renk çiçeklere bezenir, çayırın rengi her gün açan yeni çiçeklerle değişir, bakmalara doyum olmaz manzaralara sahiplik eder. Sulak ve çayırlık alan tabii yaşamı bağrında korurken, çevredeki sarı çam ağaçları, acı su denen sodalı su kaynakları zenginliğine zenginlik katar. Ancak hiç bir şeyin, buğdayın bile yetişmediği Göle’ye nazaran 30 kilometre batıda, daha alçak rakımdaki Kosor’da (AKŞAR) üzüm, karpuz, sebze, elma gibi pek çok şey yetişmektedir. Kür Irmağı Ardahan altında kaleye komşu geçer, Çıldır’ın kuzeyinden Gürcistan’a uzanır. Ben de TİGEM denilen devlet tarım işletmelerinin çiftliğindeki misafirhanede kalıyorum. İlçenin azıcık dışında, hastaneye gelip gidebilmek için her gün ambulans istemek müşkül gelince bi at arabasıyla anlaştım. Adına KAÇKA denilen bu arabalar her yerde yaygın kullanımda. Arabacının yanına oturuyorum, her sabah 8:30 sularında özel aracımla intikal ediyoruz. Son otoklavı kurduk, suyu elektriği bağladık, cihaza yol verdik, gene çay-cigara, sütre gerisinde bekliyoruz ama cihaz patlamadı. Silindir gövde, kapak dayandı, süre sonuna kadar çalıştı, kapağı açtık, cihazı içinden kontrol eden ısıya hassas diyak tüpü rengini değiştirmiş ve cihaz çalıştırmaya hazırdı. Bu sefer de çok sevindik. Doğu illerinde sevinsen de üzülsen de yapacak çok seçenek yok. Bu kez de sevinçten gene vurduk kendimizi alkole. İlk hastalarımız hazır, bu arada Vali Bey duymuş ilgilendi, onun da gayretiyle hazırlandık. Birkaç gün sonra Ardahan Devlet Hastanesinden yardıma gelen Anestezi uzmanıyla ilk hastalarımızı aldık. Gün sonu yorgunlukla karışık bir sevinç. Personel,özellikle otoklavları bulan yaşlı personel boynuma sarılıp defalarca teşekkür ettiler ‘Göle’de ameliyat yapıldığını da görecekmiydik' diye sevinç ünlemleriyle günü bitirdik. Gene yapacak şey yok. Akşam olmuş ama bu sefer Dr. Sedat halka sözünü yerine getirmiş, ‘abi seni Tiflis’e gezmeye götüreceğim’ dedi. Yüreğim güpürdedi. Üç beş gün hazırlandık. Bu arada ameliyatlar, personelin çocuklarından yaşı gelenlerinin sünneti... Yolda, belde görenler, kaçkanın üstünde tanıyanlar hep el sallayıp kendi hallerince memnuniyetlerini ifade ediyorlar. Ama Tiflis yolu ilginç. Hanak, Damal, Ilgar Dağı, Posof, Türk Gözü kapısı Vale, Ahıska, Borjumi... Bi merak bende, gene gezmelerim gelmiş. Bir Cuma sabaha karşı Sedat ile düştük yollara. Uzatmayalım haftaya Ahıska tariki ile Tiblis’i inşallah


MEHMET ALİ ARSLAN -İMPARATOR GAZETESİ