Ahıskadan taş gelir

advertise here



Muhterem kari, bir Cuma sabahı Dr. Sedat’la düştük yollara ve sabaha karşı Ardahan garajından hayalet gibi gelen daha önce modeline hiç aşina olmadığım o meçhul otobüse bindik. Şoförün biri Türk, biri Gürcü. Bizi Gürcü şoföre emanet ettiler, artık ahbap olduk Sağlık Müdürlüğü ile Göle’de ameliyat yaptığımız duyulmuş ziyarete geldiler. Tiflis’e gezmeye gideceğimizi duyunca Posof Türkgözü kapısına telefon açtılar ve kapıdaki sağlık memuruna tembih ettiler yardım etmesi için. Otobüsün içine girerken nereye oturalım diye sorunca boş bulduğunuz yere oturun önemli değil dediler. Hava daha aydınlanmamış, koltukların bazılarında kıvrılıvermiş yatan karaltılar seçiliyor. Otobüs Trabzon’dan yola çıkmış garip bir yoldan Artvin-Şavşat marşrutu ile Ardahan’a ulaşmış. Hanak-Damal-Posof üzerinden Gürcistan’ın Vale şehrine ve oradan da Tiflis’e ulaşacak inşallah.

Sağ ayağımızı attık, besmele çektik, birer koltuğa da biz kıvrıldık. Çıldır’a gelmeden Çamlıçatak’dan doğuya döndük, haritada adını gördüğüm, isimlerine aşina olduğum kendileri çook uzak o yerleri birer birer geçtik. Hanak’tan geçerken yolda birileri daha bindi sonra Damal; varlıkları içişleri bakanlık kayıtlarından belli, yaşayanları neden durduklarına şüpheli, birer birer karanlıkların içinden ayan oldular. Haziran ayının 14’ü idi. Otobüs kara basınca şoförün yanına oturdum. Ilgar dağına çıkıyormuşuz. Taze karların içinden, sislerin, dumanların arasından zirveleri geçtik, aydınlık bir sabahta Posof’a girdik. Otobüs bir petrol istasyonu yanındaki küçük renkli ışıkları henüz sönmemiş bir kapının önünde durdu ve şoför “yarım saat çorba molası” dedikten sonra aynı sözleri Rusça tekrarladı. Uyuklayan karartılar birer birer doğruldu ki bir de ne görelim, sarı saçlı birer cinsi latif zuhur etti o garip kütlelerden. On on beş kişi kadar vardılar, birbirlerine seslendiler, uyuyanları uyandırdılar, makyaj çantalarını alıp o renkli ışıklarla süslü kapıdan alışık adımlarla indiler biz de peşlerinden. Genişçe bir bodrumda hâlâ tepede dönen ışıklı küre, sahnede müzik aletleri, akşamdan kalma kesif alkol kokusu. Biz nereye geldik diye düşünürken garsonlar otobüs yolcularıyla şakalaşmaya başladılar.’’Naber kız Kristina epeydir görünmüyordun. Olga nerelerde haber alıyor musun?’’ Şaşkınlık hat safhada. Trabzon’dan gelen yolcuların Posof’ta sınıra 10 km mesafede geceleri NIGHT CLUB, sabah karşı çorbacı bir mekânda evvelce tanışıklıklarına ağzımız açık kaldı. Garsonlar onlara alışıktı. Esas bize şaşırdılar sizin bu arabada ne işiniz var diye. Tiflis’e gezmeye gidiyoruz dedi isek de “he he” diyen gözlerle baktılar. Doktoruz deyince daha bi karardılar, rastgele deyip önümüze birer çorba koydular. Bizden başka tek erkek vardı o da selam verip oturdu masamıza, biraz sohbet edip birbirimizi tanımaya çalıştık. Bize gidiş niyetimiz hakkında kitabın önünden arkasından zor sorular sordu, kendince ikna oldu ki o da bizim sorularımıza cevap vermeye başladı.

Trabzon’dan yola çıkmış, her 15 günde bir bu yolu yaparmış, Trabzon’da halı kilim satan bir dükkânı varmış, aileden çat pat Gürcüce biliyormuş, Tiflis’te tanıdığı bildiği halı-kilim işi yapan eskiciler onun için eski yaygı toplarlar o da her seferinde alır gelirmiş aynı otobüsle. Hep Cuma çıkarım, Pazartesi dönerim dedi ve ekledi; eşi daha fazla kalmasına izin vermiyormuş. Çorbaları içtik bindik arabaya, o karartılar süs püs bakım boya derken olmuş on beş melaike. Birbirleriyle kendi lisanlarınca dedikodu yapıyorlar. Bir ara önümüzdeki sırada oturan iki hanımın birbirlerine AŞGAZANI dediğini duydum dayanamadım sordum Türkçe biliyor musunuz diye. Dağıstan’dan gelmişler, Kumuk olduklarını söylediler, yavaş konuşunca kısmen anlaştık. Aş gazani gerçekten tahmin ettiğim gibi Mide imiş. Üç ay evvel Mide delinmesi ameliyatı geçirmiş. Kadınların çok midesi delinmez, tabiat bu derdi erkeklere vermiş lakin hayat çekilir gibi değil. Yol arkadaşları bize Türkiye’ye gelişlerini, mesleklerini, okullarını zanaatlarını Rusya’daki yurtlarını yavaş yavaş anlatmaya başladılar. Yol uzun, biz TÜRKGÖZÜ kapısına geldik, kapıdaki sağlık memuru İbrahim beyi müdürlükten aramışlar bizi bekliyor gümrük girişinde. Araçta şoförle konuştu, bizi indirdi, yakındaki Eminbey köyünde ishal ve ateşle seyreden küçük bir salgın varmış. Çok yakın, otobüsün işlemleri yapılırken gider geliriz deyip bizi bir araca bindirdi. Ben telaş etti isem de merak etmeyin sizi almadan gitmez deyip yola düşürdü.

Köyde üç beş eve girdik ki durum orta çaplı bir felaket. On on beş hasta gördük, muhtemelen Tifo. Köyün içme sularından numune alınması, tedavilerinin takibi gerekiyor. Acil olanların tedavisine başladık. İl Hıfzıssıhha Laboratuvarı ile numune konusunu görüştük, ekip talep ettik, döndük gümrük alanına. Korktuğum başıma gelmiş bizim araç Gürcistan tarafına geçmiş bizi bekliyor. Başımdan vurulmuşa döndüm çünkü pasaportlar otobüsteki çantanın içinde. Telaşımı görünce Sağlık Memuru arkadaş güldü, abi bana tarif et, ben bi koşu alır gelirim dedi. Tarif ettik, koştu Gürcistan tarafına gitti, onların görevlileri ve askerlerle konuştu, iki dakika sonra bizim çantalarla geldi. Pasaportlarımıza Türkiye çıkışı yaptırdık, İbrahim ile sarılıp helalleştik.  Gürcistan tarafına geçerken içi çamurlu suyla dolu garip bir havuz var yolun içinde. Meğer içi ilaçlı suyla doluymuş Gürcistan’a mikrop taşımayalım diye. Ayakkabılarımızın altını o suya değirdik, temizlendik, bizi İbrahim’den teslim alan asker işlemlerimizi yaptırıp otobüse bindirdi ve sonunda toprak, bozuk bir şose yoldan ilerlemeye başladık. Bende heyecan yüksek; her yere, her şeye merakla bakıyorum. Memleket şartları çetin, daha Vale’ye Ahıska’ya geleceğiz, Borjumi suyundan içeceğiz, Kura nehrinin yanından güzel bir yol bizi bekliyor. İnşallah gerisi haftaya.

Dr. Kadir Devrim Demirel




MEHMET ALİ ARSLAN -İMPARATOR GAZETESİ
Advertisement
BERIKAN KOMENTAR ()