Rize ve Çay


Yasemin Hursutağaoğlu

Karadeniz'e kocaman merhaba! Bu haftaki yazımda, madem gündemde çay var diyerek; biraz çayın tarihçesini ve bölgemize nasıl geldiğini, ne zaman geldiğini ve nereye gittiğini yazmak istedim. 
Çay, ilk kez Çin'de M.Ö. III. yüzyılda ortaya çıktı. Eski rivayetlere göre MÖ 2700'lerde İmparator Shennong bir çay ağacının altında otururken elindeki sıcak su dolu kaseye birkaç çay yaprağı düşer. Düşen yaprakların suya verdiği renk ve tat imparatorun hoşuna gider ve bunu içip şifa bulması üzerine çay, şifa bulmak amacıyla ilaç olarak kullanılmaya başlanır. 
Çayı ilk içen Türk'ün rivayete göre Hoca Ahmet Yesevi olduğu birçok kaynakta bildirilmektedir. Türklerin çay ile tanışması 1879 yılında Basra valiliğinde bulunan İzzet Efendi'nin yayımladığı 'Çay Risalesi' adlı eserinde çayın faydalarından bahsetmesiyle başlar. II. Abdülhamit döneminde çay ilk kez tarım ürünü olarak düşünülmeye başlanır. 1894 yılında Orman, Madenler, Tarım Bakanı Sadrazam'a belge yazarak çayın tarım yapılması uygun olduğunu belirtir. 
Rivayete göre çayın ekimi ile ilgili ilk girişimler Bursa'da gerçekleşir ancak ekolojik koşulların elverişsizliği başarıya ulaşmalarını engeller. 1917 yılında Yüksek Ziraat Mektebi Müdür Vekili Ali Rıza Erten ve beraberindeki heyet, çay yetiştirilen bölgelere ziyaretler gerçekleştirir. Rize ve çevresinin toprak ve iklim koşulları itibariyle çayın ekilmesi uygunluğunu içeren bir rapor sunar. Ancak rapor, 1. Dünya Savaşı nedeniyle askıya alınır ve 1924 yılında çay mandalina yetiştirilmesi için kanun çıkarılır. 1937 yılında ilk çay tohumu ekilmeye başlanır ve 1940'lı yılların başında birçok küçük ölçekli fabrika kurulur. Aradan uzun yıllar geçer ve günümüze uzanır. Rize'deki iklim koşulları ve bölgenin konumu, çayın Rize ve çevresi için bir geçim kaynağı olmasını sağlar. Ancak gün geçtikçe çiftçilerimiz, özellikle kadınlarımızın belli bir yaş üzerinde olması sebebi çay toplama işini yapamamaları nedeniyle yetersiz gelir elde etmektedirler. Bu sebeple çayımıza ve toprağımıza sahip çıkmalıyız. 
Çünkü çay, sadece bir içecek değil, aynı zamanda bir kültürün, bir geleneğin ve bir geçim kaynağının sembolüdür. Çay tarlalarının yeşil dokusu, çay demleme ritüeli ve çay hasadının zorluğu, bölgenin kimliğini ve insanların yaşam biçimini şekillendirir. Bu nedenle, çayımıza ve toprağımıza sahip çıkmak, sadece bir sorumluluk değil, aynı zamanda bir mirası korumak anlamına gelir.

Yasemin Hursutağaoğlu


Yazar yazılar

İMPARATOR GAZETESİ