Bazen öpmek isteriz ama

Yaşar Geler Yazdı. Bazen Öpmek İsteriz, Ama…

 Öpmek, bir eylem biçimidir. Sevgimizi, hislerimizi, duygularımızı, mutluluğumuzu, ilgimizi ifade etmek ve karşımızdakine iletmek hatta onu mutluk edebilmek için bu eylemi kullanırız. Yani özetle sevginin eyleme dönüşmesidir ÖPMEK fiili. Kimleri öperiz? Annemizi öperiz, babamızı öperiz, çocuğumuzu öperiz, eşimizi öperiz, arkadaşımızı öperiz, dostlarımızı öperiz. Hatta hiç tanımadığımız büyüklerimizi de öperiz. Neden öpüyoruz mutlu olsunlar diye. Hatta bizlerde mutlu olalım diye. Ancak bu eylemi yapmak her zaman mümkün olmuyor, olamıyor. Çünkü koşullar buna izin vermiyor. Bununla ilgili güzel bir söz ve bir anlatım vardır. Onu da paylaşmak istiyorum: “Bazen babalar öpmek ister, evlatlar izin vermiyor. Sakal batıyor diye! Bazen de evlatlar öpmek ister, toprak izin vermiyor. Artık yok diye!” Demek ki insanları mutlu etmenin çok değişik yolları var. Dokunmak, okşamak, ruhunu okşamak, güzel söylemek ve öpmek gibi. O halde bu düşüncenin eyleme dönüşmesi için de koşulların oluşması gerekmektedir. Koşulları oluşturmak ta bizim elimizdedir. Koşullarımızı uygun şekilde oluşturursak, mutlu olmamak için de bir nedenimiz kalmıyor. Malum ben bir eğitimciyim ve Türk Milli Eğitim Sistemine yaklaşık 45 yıl hizmet ettikten sonra meslek yaşamımı sonlandırdım. İşte tam da bu yazdığım konuya uygun olarak, meslek yaşamımda beni çok etkileyen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Sultanbeyli ilçemizde bir okulda görev yapıyordum. Ben de bir devlet kuralı geleneği vardır. Hatta bizim nesil öğretmenlerde bu gelenek tüm memurlarda olduğu gibi. Hatta biraz daha fazla etkin olurdu. Zaten o idealle de yetiştirilmiş ve devlete hizmet etmeye başlamıştım. Mesleğimi sonlandırdığım güne kadar da devam ettirdim bu geleneği. Neydi bu gelenek? Her gün kalkıp tıraşımı olur, takım elbisemi giyer ve düzenli olarak okuluma giderdim. İşte bunlardan birisi de Sultanbeyli’deki bu okulda geçen zamanımdı. Yine her zamanki olağan günlerden bir günde okulda göreve başladım. Çok güzel, tertemiz, düzenli bir kız çocuğu öğrencim vardı. Masamda otururken yanıma gelir, her iki eliyle yanaklarımı sıkar, yanağıma bir öpücük kondurur, sonra koşar yerine otururdu. Bu düzen yanlış olmasın ama sanırım yıllarca devam etti gitti böyle. Bu arada, bir süre sonra bu ilginin aslında bir özlem olduğu ve bunu telafi etmek için yapıldığını anladım. Yine bir gün koşarak yanıma geldi. Yanaklarımı sıktı ve yanağıma öpücüğünü kondurdu. Tam yerine gidiyordu ki, kolundan tuttum. Kızım gel bakalım seninle biraz konuşalım dedim. Gül yüzlü kızım yanıma geldi ve buyur öğretmenim, dedi. Kızım sen neden her gün gelip yanaklarımı sıkıyorsun ve öpüyorsun beni, dedim. Yavrucak anlatmaya başladı. Bu kızımızın annesi küçükken vefat etmiş. Sonra babası başka bir kadınla evlenmiş. Baba biraz varlıklı bir iş insanıymış. Sanırım İnşaat vs. işler yapıyormuş. Kendi işi olduğu için de giyim kuşam konusunda benden farklıymış doğal olarak ve tıraş olmazmış. Genelde sakallıymış suratı babanın. İşte tam da bu yüzden kızı ona sevgisini öperek gösteremiyormuş. Hatta babasının bile kendisini öpmesini istemiyormuş. Çünkü sakalın kılları yavrucağın suratını acıtıyormuş. Tam da bu nedenledir ki, babaya gösteremediği sevgi eylemini öğretmenine karşı kullanmış oluyor ve bu durum o çocuğu çok ama çok mutlu ediyormuş. Hatta şunu söylemişti ve hiç kulaklarımdan çıkmaz oldu: Öğretmenim senin yanakların tertemiz, pamuk gibi. Hiç kılda yok, suratıma da batmıyor. Babama da dedim sakalını kes, öğretmenim gibi giyin, diye ama dinlemiyor beni, dedi. Sonra bir gün babasını okula çağırdım ve olan biteni anlattım. Adam çok ama çok üzgün bir şekilde okuldan ayrıldı. Ancak, iyi bir iş başardık sanırım ki, o günden sonra baba takım elbise giymeye ve salını her gün düzenli olarak traş etmeye başlamıştı. Yanlış anlaşılmış ta olmasın tabi, sakala ya da giyim kuşama karışmak gibi derdim yok. Kimin ne yaptığı da beni ilgilendirmiyor. Ama dünyalarına giremediğimiz çocuklarımızın, duygularını çözemediğimiz yavrularımızın veya yakınlarımızın bir sorununun da bu durum olduğunu anlatmaya çalıştım. Hatta kamuda getirilen serbest kıyafet uygulamasının okullarda olmaması gerektiğini düşünenlerdenim. Nedeni ise, yukarıda anlatmaya çalıştığım duygusal ve psikolojik travmaların bilmeden ve istenmeden yaşanmasına kapı aralamamalıyız. Çünkü, öğretmen rol modeldir ve rol model olmalıdır. Çocuğun geleceği yüzde doksan öğretmenin elinde şekillenmektedir. Hem görsel olarak hem de duygusal, sosyal ve davranışsal olarak. Evet sonuç olarak diyoruz ki, bazen öpmek isteriz ama koşullar izin vermez. O halde koşullarımızı en iyi şekilde oluşturmak için de çaba harcamalıyız.

 Yaşar GELER
 

Daha yeni Daha eski